Erteleme Davranışına Bütüncül Bakış
- Gizem Türker
- 3 gün önce
- 5 dakikada okunur

Erteleme Davranışı Nedir?
Erteleme davranışı, kişinin ulaşması gereken bir hedef olmasına rağmen, o hedefi gerçekleştirmek için edinmesi gereken sorumluluğu almaması; bu işe hiç başlamaması veya başlamasına rağmen bitirmemesidir. Erteleme sonucunda genellikle kişi çok daha mutsuz ve kaygılı olur; yapılması gerekenler birikir, iş performansı düşer, beraber çalışılan kişilerle olan sosyal ilişkiler bozulur, en önemlisi kişinin özgüveninde düşme yaşanır.
Neden Erteleriz?
Erteleme ile ilgili nedenlerden görünür olanları; yapılması gereken görevin zorlu olması, bilgi ve beceri eksikliği, kötü zaman yönetimi gibi problemlerdir. Görünür olanın daha alt katmanlarında ise başarısız ve başarılı olmakla alakalı kaygılar karşımıza çıkar. Bunlar mantığa uygun görünmeyen, bilinçdışı kaygılardır ve kimi bozuklukların var olabileceğine işaret ederler.
Konuyu bütüncül açıdan incelediğimizde karşımıza çeşitli kuramsal açıklamalar çıkıyor:
Ödipal Üçlü
Psikanalizin kurucusu Freud’un Psikanalitik Kuramı’nın mihenk taşı ödipal karmaşadır. Freud, insanın ruhsal gelişimini psikoseksüel gelişim üzerinden inceleyerek bu dönemleri 5 başlık altında derlemiştir. Ödipal dönem yaklaşık 3 ila 5 yaş aralığına denk gelen, çocuğun cinsel kimliğinin ayırdına yeni yeni vardığı ve fantezi düzeyinde karşı cins ebeveynle beraber olmak isteyip hemcinsi olan ebeveynle yarışa girdiği, hatta onu öldürerek ortadan kaldırmak istediği dönemdir.
Bu dönemin başarılı atlatılması çocuğun hemcinsi olan ebevyniyle özdeşim kurmasına bağlıdır. Hemcinsi olan ebeveyn aynı zamanda otoriteyi temsil eder. Ödipal dönemi sağlıklı şekilde geçiremeyen çocuk ileride otorite sembolü olan herkesle yarış içerisine girecek veya yarıştan kaçınacaktır.
Erteleme davranışı psikanalitik kurama göre bu noktada karşımıza çıkıyor. Hemcinsi olan ebeveyniyle yarışmaktan kaçınan küçük çocuk, başarısız olmuştur. Yetişkinlik hayatında da performans sergilemesi gereken her alanda geçmiş duyguları canlanarak başarısız olma endişesi gündeme gelecektir. Babayı asla geçemeyecek, anneye asla sahip olamayacaktır veya bu olsa bile baba onu cezalandıracaktır, buradan kaynaklanan duygularınnun altından kalkamayacaktır.
Dolayısıyla, hayatındaki ilk yarışı temsil eden üçlüyle kurulan ilişki dinamiği, gelecekte her yerde kurulur. Bunun sonuçlarından bir tanesi, erteleme davranışı olarak karşımıza çıkar.
Neden ertelediğini bilmez, yüzeysel gerekçeler sunar ama köken erken çocukluk döneminde kurulan ilk ilişkilerle alakalıdır. Başarılı olmak tehlikelidir, başarısız olmak hüzün kaynağıdır.
Gerçek Kendilik, Sahte Kendilik
James F. Masterson’ın Terk Depresyonu Kuramı’nın temel kavramlarından ve terapide ulaşmak istediği nihai hedef olan gerçek kendilik kavramı genel hatlarıyla; kişinin hiçbir içsel yasağın altında kalmadan kendi potansiyeline doğru keşif ve merak duygusuyla ilerleyebilmesidir.
Sahte kendilik ise, temeli erken çocukluk döneminde atılan bir sahtelik halidir. Sahte kendilik geliştirmiş olan kişi, kendini açıklıkla ortaya koyamaz, diğerlerine uyumlanma eğilimi gösterir.
Kuramın teorik kaynaklarından en önemlisi, Margaret Mahler’in yaptığı çalışmalara dayanır. Bu çalışmalara göre, bebeğin gelişim süreçlerinden ayrılma-bireyleşme döneminin alt evresi olan yeniden yakınlaşma evresinde bebekler ikircikli tutumlar sergilerler. Anne sağlıklı ise bu noktada bebeği ya ayrılma bireyleşme konusunda destekler, değilse yapışma ve uzaklaşma salınımına sokar.
Masterson’ın kuramına göre gerçek kendilik veya sahte kendiliğin oluşmasına neden olan şey; ayrılma bireyleşme döneminde anne ile kurulan ilişkide annenin çocuğun kendi potansiyelini gerçekleştirme girişimlerini (kendilik aktivasyonu) destekleyip desteklememesidir.
Buna göre, çocuk yaklaşık 18 aylıkken ilk kendilik aktivasyonu girişimi olarak anneden birkaç adım uzaklaşma ihtiyacı duyar. Sağlıklı anne bu girişimi desteklerken, patolojik anne bu girişimi cezalandırır; çoğunlukla sevgisini geri çeker. Annenin sevgisini geri çekmesi çocuk için dayanılmazdır. Bu nedenle, bu riski ortadan kaldırmalı, hiçbir zaman annenin onaylamayacağı şeyleri yapmamalı, kendi isteklerinin peşinden gitmemeli, aşırıya kaçmamalıdır. Mutlaka onay almalı ve uyum göstermelidir.
Bu çocuk büyüyüp yetişkin olduğunda da, ilk ilişki kurduğu kişi olan anne sembolünü tüm sosyal çevresine genişletir ve hayatındaki insanların tepkisini almaktan çekinen, onayını bekleyen bir yetişkin olur. Yine kendi isteklerinin peşinden kolaylıkla gidemez. Buna istek duyup motive olduğu her seferinde, annesinin sevgisini geri çektiği zaman hissettiği ağır duyguları hisseder, bu duyguların ağırlığından kurtulmak için çeşitli savunmalar geliştirir.
Erteleme davranışına Masterson kuramı açısından baktığımızda, ertelenmiş davranışın bir kendilik aktivasyonu olduğu, bu aktivasyonun hemen akabinde terk depresyonu duygularının (öfke, depresyon, panik, çaresizlik, boşluk, suçluluk) ruha üşüştüğü, kişinin bu duygularla baş edemeyip savunmalar geliştirerek kendilik aktivasyonundan vazgeçmesinin erteleme ile sonuçlanabileceğini veya ertelemenin kendisinin bir savunma olarak kullanılabileceğini görüyoruz.
Patolojik Narsisizm
Narsisizm kavramını ‘normal narsisizm’ ve ‘patolojik narsisizm’ olarak ikiye ayırma ihtiyacı duyuyoruz. Çünkü anne – yeni doğan bebek ilişkisinde bebek kendi ihtiyaçlarını karşılama yetisine sahip olmadığı, anneye bağımlı olduğu için tüm ihtiyaçları anne tarafından karşılanmalıdır. Öyle ki, kimi zaman bebek henüz ağlayarak talepte bulunmadan önce anne onun ihtiyaçlarını karşılar. Bu durum bebeğin algısında ihtiyaçlarının hemen karşılanması gereken bir varlık olduğu inancının kökenini oluşturur. Bu, birincil narsisizmdir.
Bebek büyüdükçe, anne bebeğiyle yapışma durumunu azaltmaya, kendi ihtiyaçlarıyla ve sosyal ilişkileriyle de ilgilenmeye başlar. Bu durumu yaşadıkça çocuk, annenin kendisinden ayrı bir varlık olduğunu idrak etmeye başlar. Böylelikle birincil narsisizmden ikincil narsisizme doğru geçiş yapılır.
Bu algıya varılamazsa çocuk büyüyüp yetişkin olduğunda da kendi ihtiyaçlarının herkes tarafından öncelenmesi gerektiği ve bunun nedeninin tıpkı bebeklikte annesinin ona bakışındaki gibi muhteşem bir varlık olduğu inancına sahip olan kişi, birincil narsisizmde takılmış, ikincil yani sağlıklı narsisizme geçememiş olur ki buna ‘patolojik narsisizm’ diyoruz.
Kernberg, Masterson, Kohut gibi kuramcılar arasında patolojik narsisizm konusunda bir görüş birliği vardır; narsisistik kişilik bozukluğuna sahip hastaları yüzeysel olarak pürüzsüz ve etkili bir sosyal uyuma sahip olmakla beraber, başka insanlarla içsel ilişkilerinde ciddi çarpıtmalar yapan kendileriyle aşırı meşgul kişiler olarak betimlerler.
Bu aşırı meşguliyetin getirisi olarak yoğun hırsları, büyüklenmeci fantezileri, aşağılık duyguları ve hayranlık ve övgü almaya bağımlılıkları vardır. Övgü alacaklarından emin olmadıkları durumlarda aşağılık duygularının ortaya çıkması korkusuyla savunma mekanizması olarak erteleme davranışı devreye girebilir.
Yüksek Standartlar/Aşırı Eleştiricilik Şeması
Bilişsel davranışçı terapiden kaynağını alıp bağlanma kuramı, nesne ilişkileri kuramı ve Geştalt yaklaşımını da içeren bir yaklaşım olan Şema Terapi yaklaşımına göre erteleme davranışının kişisel kökeni erken dönem uyumsuz şemaların gelişimine dayanır. Bu şemalar, kişilerin çocukluk dönemlerinde karşılanmamış temel duygusal ihtiyaçlarından kaynaklanıp oluşurlar ve kendilerini koruyup sürdürme eğiliminde oldukları için yetişkinlik döneminde de bu ihtiyaçların doyurulmasına engel olmaya devam ederler.
Jeffrey Young’un tanımladığı 18 adet erken dönem uyumsuz şemalarından Yüksek Standartlar/Aşırı Eleştiricilik Şeması sayesinde erteleme davranışının kaynağını açıklayabiliyoruz.
Yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik şeması, kişinin yaptığı hiçbir şeyi yeterli olarak göremediği, hep daha iyisini aradığı bir şemadır. Bu şema, kişinin genellikle eleştiriden kaçınmak amacıyla, davranış ve kendini ortaya koyma alanlarındaki içselleştirilmiş yüksek standartlarını karşılamak için yoğun çaba harcaması gerektiği temel inancını içerir. Tipik olarak baskı altında hissetme, yavaşlamakta zorlanma, kendine ve başkalarına karşı aşırı eleştirellik ile sonuçlanır.
Bu şema; zevk alma, gevşeme, sağlık, öz saygı, başarı algısı veya tatmin edici ilişkiler alanlarında her zaman önemli bir bozulmayı kapsar.
Yüksek standartlar şeması kendini sıklıkla şu şekillerde gösterir:
a) Mükemmeliyetçilik, ayrıntıya aşırı dikkat veya kendi performansının norma kıyasla iyi olmasını hafife alma
b) Hayatın birçok alanında gerçekçi olmayan yüksek ahlaki, etik, kültürel ya da dini talimatları da içine alan, katı kurallar
c) Daha fazlasını başarabilmek için zaman ve verimlilikle aşırı meşgul olma
Yüksek standartlar deneyiminde ilk duygu ‘baskı’dır. Kişi ne yaparsa yapsın hiçbir zaman gevşeyip rahatlayamaz. Sürekli ilerlemek için kendini zorlarken hayattan zevk alamaz, sürekli olarak en iyiye sahip olmanın uğraşını verir.
Yüksek standartlar şeması, birçok olumsuz duyguya neden olur. Bu şemaya sahip kişi, asla standartlarına ulaşamadığı için sürekli gergin ve huzursuz hisseder, kronik öfke ve fazlaca bunaltı duyar. Az zamanda yapması gereken çok iş vardır ve kendini sürekli olarak baskı altında hisseder.
Bu kişiler başarının mümkün olduğuna inanırlar. Yeterince çalışırlarsa hayal ettikleri başarıya kavuşacak ve ondan sonra hayattan zevk almaya başlayacaklardır. Ancak mücadelenin sonunda ümit ettikleri huzur hiç gelmez; çünkü her zaman ulaşılması gereken başka bir yüksek standart vardır. Şema, kendini bu şekilde güçlendirir.
Erteleme davranışının önemli bir nedeni yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik şemasıdır. Kişi, en iyisini yapamayacaksa hiç yapmamayı tercih edebilir; çünkü vasat olmayı kaldıramaz.
Comentários